6 Ocak 2010 Çarşamba

TÜKETİM TOPLUMU

Bazen çocukluğumu hatırlıyorum daha az oyuncağım var dı daha mutluydum sanki diyorum kendi kendime. Seçmek zorunda değildim oynayacağım oyuncağı. Sonra hatırlıyorum televizyonun ilk renkli yayına geçtiğini daha az kanalımız vardı daha mutluydum sanki. Elimde kumanda belki daha güzel bir program vardır diğer kanalda diye durmadan kanal değiştirmek zorunda değildim. Hatırlıyorum annem bana anlatmıştı”her çocuk doğduğunda bir telefon hattı için başvururuz 15 senede anca sıra gelir” dediğini. Yeni I-Phone çıktı ay sonu alsam mı diye düşünmek zorunda değildim. Okul çıkışı bir ufak arabacı vardı ondan yiyecek herhangi bir şey almak ne multuluktu(kağıt helva,horoz şeker leblebi tozu). Bütün bunları sanki şu anki durumdan şikayetçiymişim gibi yazmıyorum fakat birde gerçek var. Şu anki durum hepimizi zorlamıyor mu? Ben kendi açımdan düşündüğüm zaman bütün dünyanın bu durumdan muzdarip olduğunu görüyorum.

Bizi alıştırdılar herşeyi tüketmeye. Kandırıyorlar bizi, tüketmezsek üretemeyiz o zaman da herkes işsiz kalır dünya da kaos olur diyorlar. Ben kendi açımdan “yemezler koçum” diyorum. Neyi tüketiyoruz? Aslında kendimizi tüketmiyor muyuz? Doğayı tüketmiyor muyuz? Sürekli bir çaba daha iyisi daha fazlası diye. Yorgun hissettiğim günler oluyor kendimi sırf bunu düşünmekten. Her zaman herşeyin daha iyisini, daha pahalısını, daha az bulunanını arıyoruz. Çünkü bu virüs bizim kanımıza girdi bir kere, artık çıkması çok zor. Gelecek nesil de böyle yetişiyor. Hepimiz böyle yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Tabii ki bazı kişiler buna hemen itiraz edeceklerdir “yok canım biz öyle yetiştirmiyoruz çocuğumuzu” diyecekler. Ama gerçeği hepimizin görmesi gerek. Tüketebildiğimiz kadar üretmeliyiz bence üretebildiğimiz kadar tüketmek değil doğrusu.

Eski zamanda talep arzı doğruruken artık iş tam tersine dönmeye başladı. Ne kadar arz olursa o kadar talep yaratılması lazım. Bu yüzden reklam sektörü, görüntülü ve yazılı medya, hatta şimdilierde sanal medya devasa büyüklüklere ulaştı. Herşey reklam üzerine kurulu, malın iyiliğine bakan kalmadı, herşey güzel paketlenme ile göz boyama üzerine. Herkes bunun peşinde. Yan yana iki fabrika aynı malı üretseler bile birinin markası daha iyi ve kuvvetli durumda olduğu için diğerinden pahalıya satabiliyor malı. Ya bu nasıl saçmalık. Ama burada her şey tüketicinin hatası, bizler düzgün tüketmeyi beceremediğimiz için oluyor hepsi. Alışveriş merkezi çılgınlığı da dünyayı buna doğru hızla itiyor. Bir alışveriş merkezine gittiğimizde ufak bir şey bile almaya gitsek o şahane vitrinlerden o müthiş görüntülerden etkilenip kendimizi mecbur hissediyoruz birşeyler daha satın almaya. Okuduğum bir kitapta “Las Vegas ta kumarhanlere gece fazladan oksijen verirlermiş insanların uykusu gelip uyumaya gitmesinler diye” yazıyordu. Bazen düşünüyorum acaba bu alışveriş merkezlerinde de benzer bir yöntem mi kullanıyorlar.
Benim düşüncem tüm dünyanın bir an evvel eskiden olduğu gibi talebin arzı yarattığı günlere dönmesi gerekli. Tek kurtuluş bu. Yoksa gördüğümüz gibi düzeletmeler otomatik olarak yapılıyor ve her zaman zarar görende orta ve aşağısında olan kişiler oluyor.

2 yorum:

  1. insan sadece urretigine sahiptir bunu unutmayalim...her ne kadar tuketime dayali yasamak durumundaysakta urretiklerimizin fazla olmasina dikkat edelimki yasamanin anlami olsun.
    stella abulafya

    YanıtlaSil
  2. bize sunulani degil, sadece ihtiyacimiz olani alirsak tuketim toplumunun disinda kalmayi basarabiliriz. farzet ki 2 yil boyunca gida haric satin alma yasagi geldi. Cok uzulur musun? ben mumkun oldugu kadar basit yasamaya alistirdim kendimi, biraz toplum disi kaliyorum ama ekolojik footprinte bakarsak daha cok yolumuz var. zuzu

    YanıtlaSil